Skip to main content
Büyükelçi (E) Namık Tan ile Türk-Amerikan İlişkileri Üzerine Bİr Söyleşi

Toplantı Raporu | Büyükelçi (E) Namık Tan ile Türk-Amerikan İlişkileri Üzerine Bir Söyleşi

Yasin Küçükkaya — Şubat 2020

2010-2014 yılları arasında Türkiye’nin Washington Büyükelçisi olarak görev yapan Büyükelçi (E) Namık Tan, İstanbul Kültür Üniversitesi’nde 7 Şubat 2020 tarihinde gerçekleştirilen GPoT Söyleşileri serisinin dördüncüsünde onur konuğu olarak ağırlandı. Sınırlı sayıda katılımcıya açık bu toplantıda Tan, “Türk-Amerikan İlişkileri” üzerine bir konuşma gerçekleştirdi. İnteraktif bir tonda seyreden toplantıya GPoT Direktörü Prof. Dr. Mensur Akgün moderatörlük yaptı. Toplantıda Türk-Amerikan ilişkilerindeki mevcut kriz başlıkları masaya yatırıldı. 

Sayın Büyükelçi (E) Namık Tan, başta GPoT Direktörü Prof. Dr. Mensur Akgün olmak üzere toplantıyı organize eden GPoT ekibine ve toplantıya evsahipliği yapan İstanbul Kültür Üniversitesi’ne teşekkür ederek konuşmasına başladı. Tan, aslında herkesin bildiği bir konuyu anlatmanın zor olduğunu belirterek ikili ilişkilerin tarihine girmeden, mevcut durumu profesyonel mesleki tecrübeleri çerçevesinde anlatacağını ifade etti. Konuşmasının devamında, dinleyicilerle meslek hayatında oldukça önemli bir yer tuttuğunu söylediği kısa bir anektodu paylaştı. 1991 yılında Amerika’ya gitmeden önce vedalaşmak üzere yanına gittiği Turgut Özal’ın kendisine, “Öyle bir yere gidiyorsun ki, bu ülkeyle ilişkilerini iyi yönetmeyen herhangi bir ülkenin dış politikasından hayır gelmez.” dediğini aktardı. Bu sözün içeriğini ve önemini zamanla daha iyi kavradığını kaydetti.

Tan, Türk-Amerikan ilişkilerinin eşitler arası bir ilişki olduğuna katılmadığını belirtti. Türkiye’nin ekonomisinin, 22 trilyon dolarlık bir ekonomisi olan ABD’nin her yıl savunma bütçesi için ayırdığı 750 milyar dolara denk olduğunu ifade etti. Devamında, ABD eyaletlerinin gayrı safii yurt içi hasılası (GSYİH) ve nüfuslarından bahseden Tan, 2.6 milyon nüfuslu Nevada eyaletinin GSYİH’sinin 135 milyar dolar olduğunu söyledi. Teksas’ta Türkiye’nin 1/3’i kadar bir nüfusun yaşadığını ancak GSYİH’sinin Türkiye’nin üç katı büyüklükte, yani 2.2 trilyon dolar olduğunu belirtti. Türkiye’ye denk düşen ekonomisiyle Florida’nın 20 milyonluk bir nüfusunun olduğunu GSYİH’sinin de 800 milyar olduğunu kaydetti. ABD’deki en gelişmemiş eyaletlerden biri olan Missisipi’nin 2.8 milyonluk bir nüfusu olduğunu ve GSYİH’sinin de 98 milyar dolar olduğunu söyledi.

Bunları, Türkiye’nin muhatabının kim olduğunu anlamak için önemli bulduğunu belirten Tan, diplomasinin en önemli unsurlarından birinin de kapasite olduğunu dile getirdi. Tan’a göre, bir ülkenin nasıl ki muhatabı olduğu ülkeyi tanıması gerekliyse; aynı şekilde kendi gücünün sınırlarını da bilmesi gerekir. Aksi halde o ülkenin ciddi mahcubiyetler yaşaması işten bile değildir.

Konuşmasının ilerleyen bölümlerinde günümüz koşullarının Soğuk Savaş dönemine kıyasla oldukça karmaşık olduğunu belirten Tan, Soğuk Savaş dönemi ilişkilerinin belirlenimlerinin ve sınırlarının net olduğunu ve Soğuk Savaş dönemi iki ülke ilişkilerini anlamanın da bir o kadar kolay olduğunu dile getirdi. NATO-Varşova, Amerika-Rusya, Kapitalizm-Komünizm gibi karşıt uçların olduğu bu denklemde ilişkiler de stratejik bir karakterdeydi. Tan, konuyla ilgili olarak görev yaptığı sırada Büyükelçi Oktay Can Kardeş’in kendisine, “Şimdi biz altın günlerimizi yaşıyoruz çünkü dünyanın yönetimi öylesine kolay ki... İki takım var, birisinin yanına geçiyorsun ve oyun da birlikte oynanıyor. Yarın öbür gün detant olursa işimiz çok zor.” dediğini aktardı.

 

Tan konuşmasına şöyle devam etti: “...sizlerden bir daire çizmenizi istesem bir kağıdın üzerine kaleminizi dairesel biçimde oynatarak bir daire çizebilirsiniz. Yahut havaya. Ancak sizden bu daireyi nizami bir daire olarak çizmenizi istersem durum o kadar kolay değil. Bir nirengi noktasına ihtiyaç duyarsınız. Mutlaka parmağınızı bir yere koymak veya pergel kullanmak durumundasınızdır. Aksi taktirde nizami daire çizemezsiniz.” Tan’a göre Türkiye’nin istikametini yönelttiği nirengi noktası çok uzunca bir süredir ABD ve onun temsil ettiği Batı alemi olmuştur. Ancak bu nirengi noktası, Soğuk Savaş döneminin ardından ABD’nin bu sorumluluğu yerine getirmemesi yahut kendisini bundan sorumlu hissetmemesi ve sahip olduğu rolü sürdürme arzusunu yavaş yavaş terk etmek istemesi ile dayanaksız kalmıştır. Tan, Soğuk Savaş’a değin aynı blokta yer alan tüm ülkelerin nirengi noktalarını ABD’ye göre belirlediğini ancak bunun ortadan kalkmasıyla bu ülkelerin kendi pozisyonlarını şekillendirdiklerini, kendi dairelerini çizdiklerini kaydetti. Tan’a göre bu durum yer yer birbiriyle çatışan, çakışan daireler meydana getirmiştir. Geçmişte de her ülkenin kendisine ait bir dairesi vardı ancak bu daireler birbirleriyle temas etmezdi. Tan’a göre bugün iç içe geçmiş, çakışan ve kesişen dairelerin oluşturduğu bir karmaşa söz konusu.

 

Tan, ABD’nin bu rolü oynamamasından dolayı kaotik bir döneme girildiğini ve bunun sonucunda da popülizmin patlak verdiğini ifade etti. Milliyetçiliğin yükselmesiyle sağ tandanslı bir çok isim önemli mevkilere geldi ve aynı zamanda kalite sorunu da açığa çıktı. Tan, bu sürecin bilhassa siyasetçiler nezdinde ciddi bir kalitesizliği de beraberinde getirdiğini dile getirdi. 2020 yılıyla birlikte bunun sınırlarının test edildiğini kaydeden Tan, dünyanın da kendisini sorgulama dönemine girdiğini ifade etti. Demokrasi, özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü gibi netameli meselelerin artık tartışma konusu olmaktan çıktığını söyledi.

Raporun devamını okumak için tıklayınız.